izmir Tarihi

izmir Tarihi

Dağından gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü Şimdi Tepekule adını taşıyan bu höyüğün üzerinde Tekel Müdürlüğünün izmir, Şarap ve bira Fabrikasına ait numune bağı bulunmaktadır. 1955 ten beri yoğun gecekondu bölgesi olan bu çevrede izmirdeki ilk yerleşim yeri olarak tespit edilen izmir Höyüğü bulunur. Bur adak i ilk kazılarda Türk tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünün büyük katkıları olmuştur

Eski izmir, kenti Smyrna körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık Yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. Son yüz yıllar boyunca Meles Çayının ve Sipylos Dağı.

yazıleşimler ki bunlar Troya Savaşlarından sonra kurulan Aiol, ion ve Dor kökenlidir- genelde küçük yarım adalar üzerinde kurulmuştur. Bunlar, Çandarlı Pitanes, Foça Phokaia, izmir Smyrna, Kilizman Klazomenai, Milet ve iasos gibi yerleşimlerdir. Bunun nedeni yerleşim yerlerini kuran ve oturan insanların daha çok Hellenli ve den olmalarıdır. Böylece yarımada yerleşikleri hem iki limana sahiptiler, hem de kara denizden gelecek saldırılara karşı güvence içindeydiler

Elverişsiz havalarda limanlardan biri uygun olmadığı takdirde gemiciler diğer limanı kullanma şansına sahiplerdi. Bayraklı Höyüğü körfezin kuzeydoğu köşesinde, kuzeyine sarp kayalı Yamanlar Dağını da alarak karadan gelecek saldırılara karşı rahat bir konumdaydı. Güneyi imbata açıktı. Eski izmir yerleşimi yaklaşık 3000 yıl boyunca bu yarımada üzerinde yer aldı. M.Ö. 4. yüz yılın ikinci yarısında büyük nüfus artışı yüzünden bugünkü Kadifekale Pagos eteklerine taşındı.

Neolitik-Tunç Çağları M.Ö. 6500-1050 En eski izmirin yerleşimi Bornova ilçesindeki Yeşilova Höyüğünde 2005 yılında yapılan kazılarda keşfedilmiş, izmir kenti tarihinde bilinenden 3 bin yıldan daha eskiye M.Ö. 6500 yıllarına kadar gidilmiştir.Yeşilova buluntuları izmirdeki, ilk yerleşimin Neolitik Çağda Bornova Ovasında başladığını , yerleşim sayısının Kalkolitik ve Tunç Çağlar süresince artarak devam ettiğini göstermiştir

Symrna kazılarından elde edilen bilgiler ışığında Tunç Çağ evlerini höyüğün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukarıdaki kayalar üzerine oturtmuşlardır. Bu yerleşme Eski Tunç Çağı dönemine aittir. Bulunan çanak ve çömlekler Troya dönemi ve kültürüyle M.Ö.3000-2500 benzerlikler göstermektedir. Birinci yerleşim tabakasının üstünde Orta Tunç Çağı dönemi yer alıyordu

Burada bulunan keramik eserler Troya II kentinde ortaya konulan sanatsal eserlerle hemen hemen özdeştir M.Ö. 2500-2000. Üçüncü yerleşme katı Troya VI ve hitit dönemi ile çağdaştır M.Ö.1800-1ü50. Bu katta elde edilen büyük ve sağlam bir vazo, afyon ve uşak kentlerinin güneyindeki Beyce Sultan kazılarında elde edilen kapların çeşidindendir. Ayrıca birçok kap biçimi Orta Anadolu ile olduğu ölçüde Troya VI kap kaçağı ile de benzerlikler taşımaktadır

Bundan başka yine Troya VIda gün ışığına çıkan Minyas tipi vazolar Bayraklıda da ele geçmiş, bir de 4-5 Myken seramik parçasına rastlanmıştır. Açılan sondajlar küçük olduğundan evler hakkında geniş bilgi elde edilememiştir. Tunç Çağında izmirde yaşayan yerli halkın dili konusunda herhangi bir fikir elde edilmesi mümkün olmamıştır. Minyas türü keramiğin ele geçmesi birçok Anadolu kentinde olduğu gibi, burada da 2. Binde Akalılâra Achaioi Myken ait bir ticaret kolonisinin bulunduğuna ilişkin ipuçları verebilir.

Demir Çağı hititler Çağında {M,Ö. 1800-1200 Anadoluda yazı kullanılıyordu ve bundan ötürü o dönemde tarih çağına ulaşılmış bulunuluyordu. Ancak M.Ö. 1200lerde Troya Vll ve Hitit başkenti Hattuşaşın Balkanlardan gelen kavimlerce yıkılmasından sonra Orta ve Batı Anadolu yeniden yazısız ve karanlık bir çağa, Demir Çağına girdi. Demir Çağı, Anadoluda yazının yeniden kullanılması ile Frigya Krallığında M.Ö.730, geri kalan Orta ve Batı Anadoluda ise M.Ö. 650 yıllarına kadar sürmüştür,

Kazılarda fazla miktarda çıkarılan keramik ürünlerden anlaşıldığına göre, Demir Çağı boyunca Eski izmirde, Hellastan göç eden, Aiolller ve ionlar yaşıyordu. Yarımadada yerli halkın yaşadığına dair herhangi bir bulguya ise rastlanmamıştır. Bayraklı Höyüğünün M.Ö. 1050 yıllarında kurulmaya başlayan yerleşmesinin Hellas kökenli olduğu anlaşılmaktadır.

400 yıl devam eden bu ilkel dönem boyunca başlıca beş yerleşme katı saptanmıştır. Bunlar
I. Aiol yerleşmesi M.Ö. 1050-M.Ö.1000
II. Erken, Orta ve Geç Protogeometrik yerleşme M.Ö. 1000-M.Ö. 875
III. Erken ve Orta Geometrik yerleşme M.Ö. 875- M.Ö. 750
IV. Geç Geometrik yerleşme M.Ö. 750-M.Ö. 675
V. Subgeometrik yerleşme M.Ö. 675-M.Ö. 650

Söz konu su beş tabaka denizden 6,40 metre yükseklikte başlamakta ve 9,50 metrede son bularak 3 metre kalınlığında bir tabaka oluşturmaktadır. Kazılarda elde edilen Aiol keramiği Submyken orijinlidir. Protogeometrik ve Geometrik stildeki kap-kaçak ise genelde Attika vazoculuğunun bir devamıdır diyebiliriz.

Demir Çağı boyunca izmir evleri, büyüklü küçüklü tek odalı yapılardan oluşmakta idi. Gün yüzüne çıkarılan en eski ev M.Ö. 925 ile M.Ö. 900e tarihlenmektedir. iyi korunmuş halde ortaya çıkarılan bu tek odalı evin 2,45 x 4 m. duvarları kerpiçten, damı ise sazdan yapılmıştı. Erken Geometrik dönemden itibaren M.Ö. 875ler bu tek odalı evler at nalı biçimli bir avlunun üç bir yanını çevirmekte idiler.

Eski izmirliler kentlerini M.Ö. 850lerde kerpiçten yapılmış kalın bir surla korumaya başladılar. Bu tarihten itibaren Eski izmirin, bir kent devlet kimliği kazanmış olduğu söylenebilir. Kenti Basileus adı verilen bir beyin idare ettiği olasıdır. Göçleri gerçekleştirenler ve kent ileri gelenleri soylu tabakayı oluşturuyordu. Kent duvarları içinde yaşayan nüfus olasılıkla bin kişi civarındaydı. Geç Geometrik ve Subgeometrik seramikle açıklanan dönemde M.Ö.750-650 ise yarımadanın nüfusu daha kalabalık olup belki de 1500 kişiyi aşıyordu. Kent devlete ait halkın büyük bir bölümü civar köylerde yaşıyordu. Bu köylerde, bu çağdaki Eski izmirin tarlaları, zeytin ağaçları, bağları, çömlekçi ve taşçı işlikleri yer alıyordu. Geçimi tarım ve balıkçılıkla sağlanıyordu.

Kentin en önemli kutsal yapısı athena Tapınağı idi. Bu tapınağın günümüze değin korunan en eski kalıntısı M.Ö. 725-700 yılları arasına tarihlenmektedir. Daha önceki dört dönemde M.Ö. 1050- 750, büyük bit olasılıkla yine Tanrıça Athenaya tapınılıy ordu, ancak o tarihlerde kadın tanrıçanın heykeli herhalde küçük bir niş naiskos içinde bulunuyordu

Bilindiği gibi Homerosun destanı ilias, Aiol ve ion lehçelerinin karışık olduğu bir dille yazılmıştır. Bu nedenle dünya Tarihinin bu çok önemli destansı yapıtı büyük olasılıkla bu iki lehçenin konuşulduğu sınır bölgesi olan izmirde oluşturulmuştur. Nitekim Hellenistik dönem izmirlileri Homeros için Homeraion adlı bir yapı inşa etmişlerdir.

Parlak Dönem M.Ö. 650-545 Eski izmirin parlak dönemi M.Ö. 650-545 yılları arasına denk düşer. Yaklaşık yüz yıl süren bu süre, bütün iyon uygarlığının en güçlü dönemini oluşturur. Bu dönemde Miletosun liderliğinde Mısırda, Suriye ve Lübnanın Batı kıyılarında, Propontiste Marmara Bölgesi, Pontusta Karadeniz koloniler kurulur ve Doğu Hellen dünyası kıta Yunanistan ile rekabet ederek birçok alanda ve konuda onun yerini almaya başlamıştır. Bu dönemde izmirin tarımcılıkla yetinmeyip Akdeniz ticaretine de ortak olduğunu görmekteyiz. Bu dönem katlarında bulunan Fenike kökenli eserler, Kıbrıs kökenli heykel ve heykelcikler, Ön asya ya da Akdeniz orijinli fayans figürcükler bu uluslararası ticaretin günümüze kalmış eserleridir.

Parlak dönemin izmirdeki önemli belirtilerinden biri M.Ö. 650den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır. Kadın tanrıça Athenaya sunulan armağanların birçoğunda sunu yazıtları bulunmaktadır. Kent halkının sayısı fazla olmasa da bir bölümü okuryazardır. Kazılarda ortaya çıkarılan Athena Tapınağı M.Ö. 640-580, Doğu Hellen dünyasının en eski mimarlık eseridir

En eski ve en güzel sütun başlıkları şu ana kadar izmirde bulunmuştur. Samos, Milet, efes, Erythrai ve Phokaiada çıkarılan sütun başlıkları M.Ö. 6. Yüzyılın ikinci yarısından M.Ö. 575-550 tarihinden önce değildir. Helken sanatının en özgün mimarlık öğeleri olan Aiol ve ion türü başlıklar ile ion ve Lesbos biçimi kymationlar yaprak ya da yumurta şekilli mimarlık süslemesi doğuşlarını Eski Izmir de gün ışığına çıkan ve büyük ölçüde Anadolu Hitit sanatından esinlenmiş olan bu başlıklara borçludurlar

Hellen Dünyasının çok odalı ev tipinin en eski örneği Eski izmirde, bulunmuştur. Gerçekten M.Ö. 7. Yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan iki katlı, beş odalı, ön avlulu çifte megaron, Hellenlerin bugün için bilinen, bir çatı altındaki en eski çok odalı evdir. Ondan önceki Yunan evleri yan yana dizilmiş megaronlardan oluşuyordu. Eski izmirin cadde ve sokakları daha 7. yyın ikinci yarısında ızgara planlı idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu .

ilerde M.Ö.5. yüzyılda Hippodamos tipi adını alacak olan bu kent planı özünde Yakın doğuda çoktan biliniyordu. Bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun Batı dünyasındaki en erken örneğidir. ion uygarlığının en eski parke döşeli yolu Eski izmirde gün ışığına çıkarılmıştır.

Hellen dünyasının en eski sivil mimarlık eseri Eski izmirde 7. Yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan güzel taş çeşmedir. Bir zamanlar Yamanlar Dağı üzerinde yükselen Tantalos mezarı, tholos biçimli anıtsal mezarların güzel bir temsilcisidir. Tantalos tümülüsünün mezar odası adı geçen çeşmenin planında idi ve onun gibi Isopata tipi adını taşıyan yapı türünde idi, yani planı dörtgendi ve üstü bindirme tekniğindeki bir tonozla örtülü bulunuyordu. Tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser Eski izmirde MÖ.520-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tyranın mezarı olmalıdır.

Eski izmirde, çömlekçi işlikleri, Arkeoloji literatüründe Oryantalizan ya da Friz Stili adı ile anılan seramik türünün güzel örneklerini üretiyor, taşçı ustaları mimarlık eserlerinden başka anıtsal boyda Heykeller ve heykelcikler yontuyor ve bütün bu sanat yaratılarının bir bölümü dış pazarlara sürülüyordu.

Bilindiği gibi M.Ö. 6. Yüzyılın ilk yarısında o zamanki antik Dünyanın kültür merkezi Batı Anadolu idi. Özellikle Miletde tarihte ilk defa batıl inançlardan ve her çeşit din etkisinden kurtulmuş, özgür düşünceye dayalı bilimsel araştırmalar başlamıştı

Doğu dünyasının zengin bilgi ve deneyim hazinelerinden yararlanarak ve özellikle özgür düşünce yöntemiyle Thales, Anaksimenes ve Anaksimandros gibi doğa filozofları bugünkü Batı uygarlığının temellerini atmışlardı. Thales dünyada ilk defa bir doğa olayını, M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihinde olagelen güneş tutulmasını oluşundan önce hesaplamıştır

Böylece kültür ve bilim alanında tarihin başlangıcından beri 2500 yıl boyunca Mezopotamya ve Mısırın elinde olan önderlik, Batı Anadoluya geçmiştir. Batı Anadolu bu önderliğini iranlıların Anadoluyu işgal ettikleri 545 yılına değin korumuştur. Ancak iran işgali ile filozoflar, bilim adamları ve sanatçılar Atinaya göç edince kültür ve ilim alanındaki önderlik Atinaya geçmiştir.

Milet, Efes, Samos gibi izmir de 6. Yüzyılın başlarında büyük olasılıkla düşünce ve bilim alanında önde gelen kentlerden biriydi. Ancak Eski izmir M.Ö. 640-545 tarihlerinde döneminin en ileri kültür merkezlerinden biri olduğu halde daha sonraları önemini yitirdiği için, çalışmalarda eskisi hızını kaybetmişti. Eski izmirin edebiyat, şiir, tarih, felsefe ve bilim konularında ne düzeyde olduğu hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Mimarlık konusunda ise önemli bir merkezdi.

herodot, Eski izmiri Lidya kralı Alyattesin aldığından bahseder. Kazılarda da bu olay M.Ö. 500 sıralarına tarihlenir. Kent ve Athena tapınağı tahrip olsa da izmirliler, M.Ö. 590 yıllarında tapınağı tekrar inşa ederler.

Daha sonra Persler tarafından 6. Yüzyılın ortalarında ele geçirilen kent. Bu olayla birlikte parlak devrini tamamlamıştır. Bu tarihten sonra Athena tapınağına hediye edilmiş hiçbir armağan bulunamaması da bu tahribatın önemli göstergelerinden birisidir.

Gerileme Dönemi M.Ö. 500-300 Athena Tapınağı M.Ö. 545 tarihlerinde terkedilmişse de yerleşim sürmüş, ancak bundan sonra 200 yıl kadar bir süre eski izmir önemini ve işlevini yitirmiştir.

M.Ö. 5. yüzyıl boyunca küçük ancak zengin bir yerleşmenin yer aldığı Bayraklı Höyüğü M.Ö. 5. yüzyılın sonunda ve özellikle 4. yüzyıl süresince yoğun bir iskana sahne olmuştur. Bu dönemde, ortalarında büyük avlular olan biri 5, biri 8 ve diğeri 15 odalı olmak üzere üç ev gün ışığına çıkarılmıştır. Bunların, kenti idare eden ve muhtemelen dönemlerindeki Pers etkisine uyarak yakın civardaki Larissada olduğu gibi, birer tyran olan beylere ait olmaları akla yakın gelmektedir. Nitekim Yamanlar Dağında hala kısmen korunmuş olan ve önemli kişilerin mezarları olması gereken düzgün krepisli birkaç 4. yüzyıl tümülüsü bu düşünceyi desteklemektedir.

Söz konusu merkezi avlulu büyük üç evden başka birçoğu megarondan bozma Dörtgen planlı küçük evler bulunmuştur. Bayraklı höyüğünün bütün üst düzeyinin 4. yy. boyunca evlerle kaplı olduğu söylenebilir. Öyle anlaşılıyor ki Anadoludaki Pers işgali 4. yüzyılda gücünü yitirmiş ve iyon kentlerinin büyümesine neden olmuştur. Meydana gelen nüfus patlaması ile yüz dönümlük Bayraklı Höyüğü, izmirlilere küçük gelmeye başladığından, M.Ö. 300 tarihlerinde Kadifekale Pagos eteklerinde yeni izmir kenti kurulmuştur.

Hellenistik Dönemde ve Roma imparatorluğu yönetiminde izmir M.Ö. 333-M.S. 395 Büyük iskenderin issosta iskenderun Pers Kralı Dariusu yenmesinden M.Ö. 333 ve arkasından bütün doğuyu ele geçirmesinden sonra Hellen dünyası büyük bir refah çağına erişti. Kentler nüfus patlamalarına sahne oldu. Hellenistik Dönemde iskenderiye, Rodos, Bergama ve efes kentlerinden her biri 100 binin üstündeki bir nüfusa eriştiler. Küçük bir tepeciğin üzerinde kurulmuş olan eski izmir kentinin duvarlarının içinde yalnız birkaç bin kişi yaşayabiliyordu. Bu nedenle en geç M.Ö. 300 sıralarında Kadifekalenin eteklerinde, yeni ve büyük bir kent kuruldu.

M.Ö. 323 yılında Büyük iskenderin ölümü üzerine çıkan iç savaşta izmir zamanın ismiyle Symrna, önce Lysimakhosun, sonra Lysimakhosu M.Ö. 281 yılında yapılan Corupedion Savaşında yenen Selevkosların kralı 1. Selevkosun eline geçti. Selevkos egemenliği M.Ö. 190 yılında yapılan Magnesia bugün Manisa Savaşına kadar sürdü. Selevkoslar, Romalılara karşı kaybettiği bu savaştan 2 yıl sonra yapılan Apameia bugün Dinar savaşıyla Bergama Krallığına verildi. Bergamanın egemenliği, Kral 3. Attalosun ölümüne dek sürdü ve bu tarihte Romalıların eline geçti ve Asya Eyaletine bağlandı.

tarihçi Strabon, Smyrnanın kendi zamanında yani M.Ö. 1. yüzyıla geçiş sırasında en güzel iyon kenti olduğunu belirtmektedir. O dönemde kentin küçük bir bölümü Kadifekalenin Pagosun üzerindeydi. Büyük bölüm ise düz arazi üzerinde bulunan liman çevresine toplanmıştı. Ana tanrıçanın tapınağı ile gymnasion da bu hat üzerinde yer alıyordu

Caddeler düzdü ve tamamı büyük taşlarla düzgün bir biçimde kaplanmıştı. Aristeides, kentin doğu-batı yönünde uzanan iki ana yolunun Kutsal yal ve altın yol bulunduğunu ve bu yollarla kentin , denizden gelen esinti ile serinlediğini anlatmaktadır. Strabon izmirde Homereion olarak adlandırılan bir stoanın varlığından söz eder belki de bir perystil ev. Bu evin içinde Homerosun bir heykeli bulunuyordu.

Roma Çağında izmirde inşa edilen yapılar arasında, Kadifekalenin Pagos kuzeybatı eteğindeki antik tiyatro ve batıdaki stadyumun her ikisinden de pek az iz kalmıştır. Diğer taraftan Smyrna Agorası oldukça iyi korunmuş olup, bugün kısaca Agora olarak bilinmektedir. Agoranın ölçüsü 120×80 metre uzunluğunda geniş bir avlusu vardı

Doğusunda ve batısında birer stoası vardı. Her iki yapı 1 7,5 m. olup ikişer katlıydı. Ayrıca 28 m. uzunlukta bir bazilika da mevcuttu. M.Ö. 2. Yüzyılda Romalıların egemenliğine giren izmir ikinci kez altın dönemini yaşamaya başlar. M.Ö. 88 yılında Pontus Kralı 6. Mithridatesin eline geçtiyse de 2 yıl sonra Romalılar şehri geri aldı.

incilde sözü edilen Yedi Kiliseden bir tanesinin bulunduğu Smyrna Hıristiyanlığın gelişmesinde önemli bir rol oynar. izmirin ilk başpiskoposu olan Aziz Polikarp havari ve incil yazarı St. Johnun ilk müridlerinden biridir. Yaklaşık M.S. 70 yılında Anadoluda doğmuş, inancından ötürü 23 Şubat 155 tarihinde, izmir akropolü üzerinde bulunan stadyumda Romalılar tarafından yakılarak ölüme mahkum edilmiştir. M.S. 395 yılında Roma imparatorluğu ikiye bölününce, izmir, sonradan Bizans imparatorluğu olarak tanınacak Doğu Roma imparatorluğunun bir parçası olur.

Bizans imparatorluğu yönetiminde izmir Araplar, Selçuklular, Cenevizliler, Aydınoğulları, Haçlılar, Moğollar.Bizans imparatorluğu döneminde Araplar, Selçuklular, Haçlılar ve Cenevizliler kenti ele geçirmek için birbirleriyle savaşırlar. Kenti ilk önce Araplar 672 yılında denizden zaptedip istanbula yaptıkları akınlarda bir üs olarak kullanırlar

Türkler izmiri ilk kez 1076da Sulçuklu akıncılarından ve zamanla ilk büyük Türk denizcisi olacak Çaka Beyin komutasında ele geçirirler. izmirden hareketle Ege adaları ve Çanakkale Boğazına düzenlediği akınlarla Bizanslılara korku salan Çaka Beyin ölümünden sonra Bizanslılar kenti 1098de geri alırlar ve şehrin kıyı tarafı 1204 yılında Rodos Şovalyelerinin eline geçer. 1310 da Aydınoğlu Umur Bey tüm şehri ele geçirir. 1344 yılında Cenevizliler kıyıdaki St. Peter kalesini ele geçirirler

Cenevizliler aşağı kenti kontrollerinde tutarken Aydınoğulları Beyliği yukarı kentte Kadifekale hakimiyet kurar. Gavur izmir deyimi o dönemden kalmadır ve Cenevizlilerin elinde kalan aşağı kenti tanımlamak için kullanılmıştır. 14.yüzyıl ortalarında St. Peter kalesi ve aşağı kent bu kez Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilir. Bu arada Osmanlı Devleti 1398 de izmir üzerinde hakimiyet kurdu

ankara Savaşını kazanarak Osmanlı Devletini mağlup etmiş olan Timurun 1403 de bizzat komuta ettiği Moğol ordusu kenti istila edip, St.Peter Kalesini yerle bir eder. Bu fetih Timurun Hristiyan güçlere karşı yapmış olduğu tek Savaş olması nedeniyle ayrıca önemlidir. Osmanlı Devletinin toparlanmasından sonra 1422 yılında II. Murat kenti zapteder ve izmir bundan sonra Osmanlı imparatorluğunun bir parçası olur.

Piri Reisin Kitab-ı Bahriye kitabında izmir körfezi Osmanlı imparatorluğu yönetiminde izmir Doğu Akdenizin ticaret kavşağı Osmanlı idaresinin ilk yüzyıllarında ikinci derece bir sancak olan izmirin ilk Osmanlı yöneticisi Karasubaşı Hasan Ağadır. izmir 1605-1606 yıllarında Celali isyanları kapsamında Araplardan Sait ve Kalenderoğlu ayaklanmalarına sahne olmuştur. Ancak kent, Osmanlı imparatorluğunun 1620 yılında yabancılara tanıdığı kapitülasyonlardan sonra giderek imparatorluğun en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelir.

1619 da Fransız, 1620 de ingiliz konsoloslukları açılır. Bu arada şehrin nüfus yapısı da değişmeye başlar. 16. yüzyıl kaynakları izmirde 19 cami, 18 havra ve sadece 1 Rum Ortodoks kilisesi bulunduğunu, kentin 9 mahallesinden sadece birinde Hristiyanların yaşadığını belirtmektedir. Dolayısıyla, o dönemde şehir merkezinde Müslüman-Türkler çoğunlukta, önemli ve köklü bir Musevi cemaati mevcut Sabetay Sevi 17. yüzyılda izmir Musevi cemaatinin içinden çıkmıştır ve Hrıstiyan Rumlar azınlıkta olmalıdır

Evliya Çelebi de, 1672 de izmiri, ziyaretinde, nüfus yapısındaki değişimin ilk gözlemlerini kaydeder ve Punta Alsancak mahallesinde giderek artan sayıda yerli gayrimüslimlerin, Lev antenlerin ve Batılı tüccarların yoğunlaştığını yazar. izmirde 1676 da yaklaşık 30 bin kişinin öldüğü bir veba salgını, 1742 de şehrin yarısının yandığı büyük bir Yangın olur

Osmanlılarca izmire paşa düzeyinde yapılan ilk atama, 1707 de yabancı tüccarlarca düzenlenen Buca ayaklanması ndan sonra 1716 da tayin edilen Köprülü Abdullah Paşadır. 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl larda kent Fransız, ingiliz, Hollandalı ve italyan tüccarların gözdesidir. Bu gelişmeye paralel olarak, eyalet merkezi Aydın eyaleti önce 1841 de geçici olarak, sonra da 1850 de temelli izmire, aktarılmıştır

Aynı yıl Sultan Abdülmecit, 1863 de de Sultan Abdülaziz izmiri ziyarete gelmişler, 1871 de kurulan Belediyenin ilk başkanı da Yenişehirlizade Ahmet Efendi olmuştur. Çokuluslu bir ticaret şehri haline gelen ve servet birikimi yaratarak metropolleşen izmir civarında aşayişi korumak her zaman zorlu bir uğraş olmuştur. Bu bağlamda, bölgenin ünlü Rum eşkiyalarından Katırcı Yani 1853 de Bucada yakalanabilmiş, başta Çakırcalı Mehmet Efe olmak üzere, efeler ve eşkiyalar izmire özel ilgi göstermişler, çoğu kez resmi görevlilerden, yerli, lev antenve yabancı tacirlerden ve azınlıklardan oluşan çetre Fil bir ilişkiler ağı içinde rol oynamışlardır.

izmir I. Dünya Savaşından sonra 15 Mayıs 1919 da Yunan ordusu tarafından işgal edilir. Bu işgal 9 Eylül 1922 tarihinde sona erer. Ancak, izmir 13 Eylül 1922 sabahı tarihinin belki de en büyük felaketlerinden birini yaşamaktan kurtulamaz. Basmane semtinde başlayan yangın 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000 den fazla ev ve işyerini tahrip eder. Bu yangın ne yazık ki kentin geleneksel alanının dörtte üçünü tahrip etmiştir. Fakat yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte izmir zümrütü anka kuşu gibi kendi külleri içinden yeniden doğmuştur. Yangın alanında bugün izmir Enternasyonal Fuarı bulunmaktadır

Ayrıca kontrol et

Melikşah Hayatı

Melikşah Hayatı, Melikşah Kimdir?

Melikşah Hayatı Sultan Alp Arslan’ın oğlu türk Selçuklu Hükümdarı Melikşah, 1055 yılında İsfahan’da doğmuş, 1092 …