Dünyanın 7 Harikası

Dünyanın 7 Harikası

insanların çağlar boyunca hayran kaldıkları büyük eserler, asırlar boyu sanatçılara ilham, onlara yaklaşma ve onları geçme, daha iyisini ve daha güzelini yapma arzusu vermiştir. tarihi açıklayan, insan gücünün ve kabiliyetinin tanıkları olan bu şaheserlere ilgi duymayan nesiller, yaratıcılıklarını kaybetmişler, içinde bulundukları nesillerin medeniyet yarışında geri kalmalarına sebep olmuşlardır. bu sebeple, bütün dünya için eşsiz birer kaynak ve hazine olan bu eserlerin bilinmesinde büyük faydalar vardır

tarihçiler, yazarlar ve sanatkârlar, yüzyıllardan beri dünyanın en büyük ve en güzel anıtları hangileridir, nerede, ne zaman ve niçin yapılmışlardır sorularına cevap aramışlardır.

m.ö. 4. yüzyılda sidonlu antipatros ilk defa, kendi çağında yeryüzünde mevcut olan yedi büyük ve güzel anıtı dünyanın yedi harikası olarak adlandırmıştır. heykeltraşlık ve mimarlık şaheseri olan bu eserler şunlardır

mısır piramitleri iskenderiye feneri babilin asma bahçeleri efesteki artemis tapınağı olimpostaki zeus heykeli kral mausoleusun mozolesi rodos heykeli

antipatrosun, yaşadığı çağda dünyanın başka yerlerine gitme imkânı olsaydı, belki de bu harikaların sayısını iki, üç katına çıkarırdı. ancak, sadece tanıdığı yerlerde gördüğü bu eserleri yedi harika olarak tanımlamıştır.

ne yazık ki bu eserlerden günümüze sadece mısır piramitleri ulaşabilmiştir. diğerlerinin ise kısmen kalıntıları bulunabilmiş ve hatta bazıları tamamen yok olmuşlardır.

daha sonraki yüzyıllarda bazı tarihçiler dünyanın yedi harikasına denk başka eserler olduğunu ve bu sayının arttırılması gerektiğini dile getirmişler, çin seddini, ayasofyayı, maya ve aztek tapınaklarını, tac mahali, sultanahmet camiini ve diğer bazı eserleri de harika sanat eserlerinin arasında saymışlardır. bu eserlerden bazılarına diğer harikalar ve türkiyedeki harikalar sayfalarımızdan ulaşabilirsiniz.

unutmamak gerekir ki, bu eserleri değerlerine, üstünlüklerine göre bir sıraya koymak mümkün değildir. yaş farkı gözetmeksizin her insanın harika sıfatını almış bu eserleri tanımasının, bu eserlerin ortaya çıkmasındaki ortam, yaşam tarzı ve inanışları bilmesindeki faydaları küçümsenemez.

keops piramidi dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eser, mısırdaki keops piramididir. mısırın başkenti kahire yakınındaki nil nehrinin batısında bulunan giza yaylasında bulunmaktadır.

keops piramidinin yanında biraz daha küçük olan kefren ve mikorinos piramitleri bulunmaktadır. ayrıca, içlerinde prenseslere ve firavunun en yakın yardımcılarına ait mumyaların bulunduğu beş piramit daha vardır.

büyük piramit de denen keops piramidi, m.ö. 2800 yıllarına doğru hüküm süren mısırın 4. sülale devri hükümdarlarından keopsun mezarıdır. ikinci büyük piramit, keopsun kardeşi olan ve o öldükten sonra firavun olan kefrene aittir. küçük piramit ise m.ö. 2500lü yıllarda hüküm süren

mikerinosa aittir mısır piramitleri yeryüzündeki anıt-kabirlerin en eskileri ve en büyükleridir. bunların en haşmetlisi olan keops piramidi dış görünüşü ile de dünyanın birinci harikası olma niteliğine hak kazanmıştır.

piramitler, firavunun mumyası ile hepsi birbirinden değerli eşsiz nitelikteki sanat eserlerini kral, kraliçe, prens heykellerini de içlerinde saklıyordu ve bu eşsiz hazineleri saklamak için yapılmışlardır.

keops piramidinin yüksekliği 138 metredir. tepeden 10 metre kadar aşınmıştır. bazıları 10-15 ton ağırlığında olan 2.300.000 adet blok taşın üst üste yığılmasıyla oluşturulmuştur. bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar. piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır.

tarihçi herodota göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür.

bu muazzam mezar, üç ayda bir toplanan 100.000 esirin çalışmasıyla 30 yılda tamamlanmıştır. daha sonra da keopsun ve eşinin mumyalanmış cesetleri bu mezara yerleştirilmiştir.

iskenderiye feneri mısırda iskenderiye limanının karşısındaki pharos adası üzerine yapılmıştı. romalılar mısırı ele geçirdikten sonra burada ptolemaios batlamyus olarak anılan bir devlet kurmuşlardı. inşaatı m.ö. 285-246 yılları arasında süren fener, bu devletin ilk iki kralı ptolemy-batlamyus-soter ve ptolemy tarafından yaptırılmıştı.

kaidesi ile birlikte 135 metre yüksekliğinde olan fener, beyaz mermerden yapılmıştı. tepesinde bulunan, tunçtan yapılmış büyük bir ayna 70 kilometre uzaklıktan görülüyor ve limana giren gemilere rehberlik ediyordu.

üç bölümden oluşan fenerin mimarı knidoslu sostratustur. alt bölümü dikdörtgen şeklinde ve yaklaşık 55 metre yüksekliğindeydi orta bölüm, yukarıya doğru giden rampası olan bir silindir şeklindeydi. yaklaşık 27 metre yüksekliğindeydi.

üst bölüm ise silindir şeklindeydi ve üzerinde alevin bulunduğu bir odası vardı iskenderiye feneri, antik çağın yedi harikası içinde günlük yaşam için kullanılan tek eserdir. ayrıca yedi harikanın ve gelmiş geçmiş deniz fenerlerinin en yüksek olanı da bu fenerdir.

üst kısmı m.s. 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopan fenerin gövde kısmı da 1302de başka bir depremde yıkıldı. 1500 yılında ise bu yapıya ait kalıntılar tamamen yok oldu.

m.ö. 450li yıllarda tarihçi herodot babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar. demiştir. herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. iç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. şehrin içinde ünlü babil kulesi vardı. bu kule, tanrı marduka yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu.

babil, m.ö. 605den itibaren 43 yıl hüküm süren kral nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. daha zayıf bir rivayete göre ise m.ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren asur kraliçesi semiramis tarafından yapılmıştır.

bahçeler nebuchadnezzarın sıla hasreti çeken karısı amyitisi neşelendirmek için yapılmıştı. amytis, medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla nebuchadnezzar ile evlendirilmişti. onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. mezopotamyanın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı.

yunanlı coğrafyacı strabonun m.ö. birinci yüzyıldaki tanımlamasına göre, bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu

kubbeler sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı yüksekteki bahçeleri sulamak için fırat nehrinden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. zincir pompa, biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.

yunanlı tarihçi diodorusa göre bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte ve 120 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi.

ninovadaki asurbanipal kitaplığında bulunan çivi yazısı tabletlere göre babilde 53ü büyük, 650si küçük olan toplam 703 tapınak, 360 sunak, 2 ayin yolu, 24 büyük cadde ve 3 kanal vardı. şehir dörtgen bir plana göre kurulmuştu. biri iç, diğeri dış olmak üzere 16,5 kilometre uzunluğunda 2 surla çevriliydi. surların dışında bütün şehri çevreleyen su hendekleri de vardı.

istilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle pers kralı keyhüsrevin babili fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, m.s. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir.

artemis tapınağı bizanslı philon babilin asma bahçelerini, olimpostaki zeus heykelini, rodos kolossusunu, yüksek piramitlerin kudretli işçiliğini ve mausoleusin mezarını gördüm. ama bulutlara doğru yükselen efesteki tapınağı gördüğümde, diğerlerinin tümünün gölgede kaldığını hissettim. diye yazmıştı.

tanrıça artemis adına ilk türbe m.ö.800lü yıllarda efesteki nehrin yakınındaki bataklık kıyıya yapılmıştı. bazen diana da denen efes tanrıçası artemis, yunan artemisiyle aynı değildi. yunan artemisi av tanrıçasıydı. efes artemisi ise belinden omuzlarına kadar birçok göğüsle resmedildiği gibi verimlilik, bereket ve doğurganlık tanrıçasıydı.

bu eski tapınakta muhtemelen jüpiterden düşen bir meteorit olduğu düşünülen kutsal birtaş vardı. tapınak, sonraki yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşaa edilmiştir. m.ö.600lerde efes şehri büyük bir ticaret limanı haline geldi ve chersiphron adlı bir mimar yüksek taş kolonları olan yeni ve büyük bir tapınak inşaa etti.

lidya kralı croesus, m.ö.550de efesi ve anadoludaki diğer yunan şehirlerini fethetti. bu savaş sırasında mabet tahrip oldu. croesus, mimar theodorusa daha öncekilerin hepsini gölgede bırakan yeni bir mabet yaptırdı. yeni tapınak öncekinin 4 katı büyüklükte 90 metre yükseklikte ve 45 metre genişlikteydi. masif bir çatı, yüzden fazla taş sütunla destekleniyordu

m.ö. 356da herostratus adlı biri tarafından çıkarılan bir yangında yanarak tahrip oldu. bundan kısa bir süre sonra o günün en ünlü heykeltraşı olan scopaslı paros tarafından yeni bir mabet yapıldı. romalı tarihçi plinyye göre yeni tapınak, 130 metre uzunlukta ve 68 metre genişlikteydi. tavanı, yükseklikleri 18 metre olan 127 adet sütun destekliyordu. inşaat 120 yıl sürmüştü. büyük iskender m.ö.333de efese geldiğinde tapınağın inşaası hala devam ediyordu.

m.s. 57de st. paul hıristiyanlığı yaymak için efese geldi. o kadar başarılı oldu ki bundan, şehrin demircisi ve tapınaktaki heykellerin sahiplerinden birisi olan demetrius büyük bir korkuya kapıldı. çünkü demetrius tapınaktaki heykellerin bir kısmının sahibiydi ve her yıl tapınağa hacca gelenlerden iyi bir geliri vardı ve insanların dinini değiştirmesi demek onun geçimini kaybetmesi anlamına geliyordu. birlikte ticaret yaptığı diğer kişileri de yanına alan demetrius heyecan verici ve yaşasın efeslilerin artemisi diye biten bir söylev yaptı ve halkı galeyana getirdi. hemen sonra st. paulun yardımcılarından ikisini tutukladılar. bunu bir isyan takip etti. sonuçta st. paul, tutuklanan yardımcılarıyla şehri terk etti ve makedonyaya geri döndü.

262de gotların bir akını sırasında büyük artemis tapınağı yakılıp yıkıldı. bir yüzyıl sonra roma imparatoru constantine şehri yeniden inşaa ettirdi. fakat hıristiyan olduğu için tapınağı restore ettirmedi. constantin’in çabalarına rağmen efes eski günlerine dönemedi. çünkü gemilerin demirlediği liman yok olmuştu. nehrin taşıdığı alüvyonlar tarafından deniz şehirden uzaklaşmıştı. zamanla şehir sakinleri kenti terk ettiler. mabedin kalıntıları başka yapıların ve heykellerin yapılmasında kullanıldı.

british museumdan john turtle wood 1863de tapınağı araştırmaya başladı. 1869 da 6 metre derinlikte, çamurların içinde tapınağın temellerini buldu. bulduğu heykelleri ve bazı kalıntıları british museuma götürdü.

1904de yine aynı müzeden d.g. hograthın liderliğindeki bir ekip kazılara devam ettiler ve sitede birbirinin üzerine inşaa edilen 5 tapınak olduğunu keşfettiler. bugün gelen ziyaretçilere tapınağın yerini belli etmek için, bataklık halinde olan bölgeye sadece bir tek sütun dikilmiştir.

olimpostaki zeus heykeli eski zamanlarda yunanlıların en büyük festivali, tanrıların kralı zeus onuruna düzenlenen olimpiyat oyunlarıydı. bugünkü olimpiyat oyunlarına benzeyen bu müsabakalarda anadolu, suriye, mısır, yunanistan ve sicilyadan atletler yarışırlardı. olimpiyatlar ilk kez m.ö. 776da başladı. oyunlar 4 yılda bir düzenleniyordu ve yunan şehir devletlerinin bütünlüğünü sağlamaya yardımcı oluyordu. yunanlılar, yunanistanın batı kıyısında peloponnesus denen bölgedeki olimposta zeus adına bir tapınak yaptırmışlardı. kutsal oyunlar süresince, şehir devletleri arasındaki savaşlar kesiliyor ve oyunlar için olimposa olympia gidecekler için güvenli bir geçiş imkânı sağlanıyordu.

oyunların yapıldığı yerde bir stadyum ve kutsal bir koruluk vardı. yunanlılar ilk zamanlarda basit bir yapısı olan tapınağın yerine, zaman içinde oyunların öneminin artmasıyla, yeni ve tanrıların kralının adına yaraşır bir tapınak yapmak istediler. bunun için elisli libon yeni bir tapınak yapmaya başladı ve m.ö. 456da zeus tapınağı bitirildi.

tapınak dikdörtgen bir platform üzerine inşaa edilmişti. binanın yanlarında yer alan 13 adet büyük sütun, tavanı destekliyordu. her köşede 6 adet sütun vardı. üçgen şeklindeki tavan heykellerle doldurulmuştu. kolonların üzerindeki pedimentler, heraclesin heykelleriyle süslüydü. tapınağın içerisinde tanrıların kralı zeusun görkemli bir heykeli yer alıyordu.

heykeli, atinadaki parthenon tapınağı için athena heykelini yapan phidias yapmıştır. heykel tapınağın batı ucuna yerleştirilmişti. 7 metre genişlikte ve yaklaşık 12 metre yüksekliğindeydi. zeus, özenle hazırlanmış tahtında oturur şekildeydi. başı neredeyse tavana değiyordu

sağ elinde zafer tanrıçası nikeı tutuyordu. sol elindeyse üzerinde çeşitli metallerden kakmalar olan ve üzerinde kartal olan bir hükümdar asası vardı. altın, abanoz, fildişinden yapılmış olan ve değerli taşlardan kakmaların bulunduğu zeusun oturduğu taht, heykelin kendisinden daha etkileyiciydi. üzerinde, yunan tanrılarının ve sfenks gibi mistik hayvanların oyma figürleri yer alıyordu.

heykelin derisi fildişinden, sakalı, saçları ve elbisesi altındandı tasarım, bir ahşap çerçeveye altın ve fildişi levhaların tutturulmasıyla yapılmıştı. olimposun havası çok fazla nemliydi. bu yüzden fildişi levhaların çatlamaması için tapınağın altındaki özel bir havuzda bulundurulan bir yağ ile sürekli yağlanıyordu.

roma imparatoru theodosius ı, m.s.255 yılında, bir dinsiz âdeti olduğu gerekçesiyle olimpiyatları durdurdu. daha sonra zengin yunanlılar, heykeli bizansa taşıdılar. heykel, m.s.462 yılında çıkan bir yangında yok oldu.

olimposta 1829da fransızlar tarafından burada bulunan bazı heykel parçaları pariste louvre müzesinde sergilenmektedir bugün, bölgedeki stadyum restore edilmiştir. zeus tapınağıyla ilgili birkaç sütun haricinde hiçbir şey kalmamıştır. heykel ise tamamen yok olmuştur. ancak, o döneme ait bulunan paralar üzerindeki resimlerden, mabedin şekli hakkında ipuçları elde edilebilmiştir.

kral mausoleusun mezarı bu mezar, kraliçe artemis tarafından kocası mausoleus mozoles için yaptırılmıştır. karia kralı mausoleus, o zamanki adı halikarnas olan bodrum o zamanlar bu bölge karia olarak anılıyordu bölgesinde, m.ö. 377-353 yılları arasında hüküm sürmüştür.

pythea adlı bir mimarın eseri olan bu mezar bugün ayakta değildir. ancak, tarihçi pliniusun anlattıklarına göre yapılan bir resmi vardır. karia krallığından kalma bazı sikkelerin üzerinde de bu anıtın kabartmalarına rastlanmıştır.

mezarın kaidesi 25 x 30 metre idi ve iyon stilinde sütunlarla süslenmişti. tepesinde 4 atlı bir zafer arabası bulunuyordu. basamaklı bir piramit görünümündeydi.

anıtın tepesindeki savaş arabasında, kral mousoleus ve karısının yan yana oturmuş heykelleri vardı. dörtnala sürdükleri atların çektiği o arabayla unutulmazlığa doğru yol alıyor gibiydiler.

anıtın, araba heykeliyle birlikte yüksekliği 45 metreyi geçiyordu. duvarları kabartmalarla süslüydü. sütunlar arasında birçok güzel heykel vardı.

150 yıl kadar önce mozoleyi meydana çıkaran ingiliz arkeologları heykel ve kabartmaları alıp gitmişlerdir. bu yüzden anıtın yeri bile zor belli olmaktadır. şimdi bunlar british museumda sergilenmektedir.

bugün batıda sanat değeri olan ve anıt niteliğinde bulunan mezarlara karia kralı mousoleusun adı verilmektedir. bu anıt bir depremde yıkılmıştır. yıkılan sütun ve taşların bir kısmını, rodos şövalyeleri başka bir yapıda kullandılar.

rodos heykeli rodosun ilk sakinleri olan dorlar, argostan gelen denizci bir kavimdi ve güneş ilahı olan heliosa taparlardı. dorlar rodosta en parlak devrini m.ö. 3. asırda yaşayan bir medeniyet kurdular. mısır ve fenikenin ürünlerini alıp satarak zengin oldular. adayı kültür-sanat merkezi, güzel konuşma ve felsefe okulu haline getirdiler.

dorlar, makedonya kralı demetriosla yaptıkları bir savaşı kazandıktan sonra, zafer anıtı olarak ve ilahları heliosa şükran borçlarını ödemek için, rodos limanının girişine büyük bir helios heykeli yaptılar. m.ö.281-280 yılında yapılan 32 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel, elinde bir meşale tutuyordu. bu haliyle newyork limanındaki hürriyet heykelini andırıyordu.

rodoslular bu heykelin kendilerini ve adayı koruduğuna inanırlardı. bu nedenle her yıl helicia denilen şölenler düzenler, bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize atarlardı. inanışlarına göre, helios böyle bir arabayla dünyayı dolaşarak insanları gözetlerdi.

rodos heykeli ancak 50 yıl ayakta kalabilmiş ve m.ö. 223 yılında bir depremde yıkılmıştır. rodos kolossosu da denilen bu anıtın heykeltıraşı lindoslu kharesti. lindos, rodos adasının üç büyük kasabasından biridir

Ayrıca kontrol et

Transpalet Nedir

Transpalet Nedir? Transpalet Ne Demek?

Transpalet Nedir?  Araçların yapılış amaçları yük taşımak, ağır yükleri bir noktadan başka bir noktaya (yatay …