Bitlis Tarihi

Bitlis Tarihi

1915 yılının Temmuz ayının bir ramazan gecesinde Rusların Bitlisi işgal etmek için Başhan mevkiine geldiği haberi alınmıştır. Bu haberi alan bütün Bitlis halkı çocuklarının ellerinden tutarak göç için yollara düşmüştür. Ancak Bitlisteki Türk askerinin ve milis kuvvetlerin dirayetli savunması sonucunda Ruslar Bitlise giremeyerek geri çekilmiştir. Ancak bu sevinç fazla sürmemiş Şubat 1916 sonlarında Rus askeri ve Ermeni intikam Tugayları tekrar Bitlis, kapılarına dayanmıştır

Bitlisi, savunan kuvvetlerin toplamı 1400-2000 kişi arasındaydı. Bu birliğin 600 kişilik kısmı milis kuvvetlerden teşekkül etmişti. Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği silah cephane ve asker bakımından kendisinden çok fazla olan Rus ve Ermeni birlikleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Bütün direnmelere rağmen 3 mart 1916 günü saat 05 de Bitlis işgal edilmiştir.4

işgalden sonra özellikle Rus birliklerinin içerisinde bulunan ve Ermenileri felakete sürükleyenlerden birisi olan Antranikin kurmuş olduğu Ermeni intikam Tugayları şehir merkezine dağılarak zamanında göç edememiş kimsesiz yaşlı ve hastaları katletmeye başlamışlardır Bu durumu Rus Generali Maslofski şöyle anlatmaktadır Bitlisin zaptından sonra 3 Mart öğle zamanı Antranikin komutasındaki 1 inci Ermeni Taburu intikam Taburu gece hücumundan evvel arkada bırakılmış olduğundan boğaza girerken müsaade almadan şehre girmiş ve birçok Türk ailelerin toplanmış oldukları Amerikan Hastanesine koşmuşlar ve intikam kastiyle öldürmeye teşebbüs etmişlerdir

Bu işgalle beraber Bitlis ikinci büyük göç olayını yaşamıştır Göç edemeyip şehirde kalanlar Ermeni kurbanı olurken göç edenler ise çetin kış şartları altında açlık sefalet ve çapulcuların kurbanı olmuştur. Göç eden halk götüremediği 1000den fazla çocuğunu köprü altlarında kar kümelerinin yanında ölüme terk etmiştir. Bitlis Geçitlerinin Rusların eline geçmesi Türk Genel Kurmayını düşündürmeye yönelmiştir. bu geçitlerin düşman eline geçmesi diyarbakır adana Halep Bağdat yolunun düşmana açılması manasına geliyordu

Bitlisin, acil olarak geri alınmasına karar veren Türk Genel Kurmayı Çanakkale savaşlarında büyük kahramanlıklar göstermiş ve o tarihlerde Edirnede istirahattte bulunan 2 inci ordunun öncelikle 2 inci Orduya bağlı 16 ıncı Kolordunun acilen Bitlis cephesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu Kolordunun Komutanlığına anafartalar kahramanı Mustafa Kemali atamıştır. Albaylıktan Generalliğe yükseltilen Mustafa Kemal 27 Mart tarihinde ilimizi ziyaret etmiş gerekli talimatları verdikten sonra karargahını kurmuş olduğu Silvana geri dönmüştür. Temmuz ayı sonlarında taarruz için tekrar Bitlise gelmiştir.

Bitliste 16 ncı Kolordunun 5 inci Piyade Tümeni bulunuyordu Bu Tümen 13 14 ve 15 inci Piyade Alaylarından oluşmaktaydı Yine bu Tümenin yanında sayılarının 2000 – 3000 arasında olduğu tahmin edilen Şeyh Muhammed Diyauddin Hazret Mutki Aşiret Reisi hacı Musa Bey ve diğer milis birlikler bulunmaktaydı. 1 Ağustos 1916 tarihinde Mustafa Kemal tarafından taarruz emri verilmiş 8 Ağustos 1916 tarihinde Bitlis sabah 05de istiklaline kavuşmuştur

5 ay 5 dün düşman işgalinde kalan Bitlis Savaş sonrası harabeye dönmüştür. Savaşın ağır faturası halen günümüzde çekilmektedir. Savaşla beraber başlayan göç hareketleri bütün hızıyla günümüzde de sürmektedir. Bitlisin kurtuluşu Türkün makus talihinin yenildiği gündür. Bitlis birinci dünya savaşıyla beraber Anadoluda işgal edilen vilayetler içinde istiklaline kavuşan ilk şehirdir. Bu kurtuluş milli mücadelenin ilk kıvılcımıdır.

Atatürkün Ziyareti Gazi Mustafa Kemal 7 Kasım 1916 tarihinde ilimizi üçüncü defa ziyaret etmiştir. Bu son gelişlerindeki gaye 5 inci Tümen komutanlığındaki görev değişikliğinde bulunmak 5 inci Tümenin arazi üzerindeki tertibatını ihtiyaçlarını ve genel durumunu görmek Van Harekat Müfrezesinin hareketini temin etmekti. 10 Kasım 1916 tarihinde Bitlise, gelen Mustafa Kemal 21 Kasım 1916 tarihinde Bitlisten ayrılmıştır. Bu süre içerisinde Milis Komutanlarla görüşmüş hastane Askeri Birlikler bazı türbe ve camileri gezmiştir.

15 Kasım 1916 tarihinde Rahva Ovasında bulunan Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk Birliğine bir tatbikat yaptırtmıştır. Bu tatbikatı izlemek için Başhan sırtlarına çıkmıştır. Bu sırtlardan Van Gölünü gördüğü vakit Burası çok güzel yerler. Burada bir Şark Üniversitesinin kurulması gereklidir ifadesinde bulunmuştur.

Mustafa Kemal bu vasiyetini 1 Kasım 1936 ve 1 Kasım 1937 yılında Tbmm nin açılış konuşmasında da dile getirmiştir. Bu konuşmalarında

Bunun için memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde mütalaa ederek Garp bölgesi için istanbul Üniversitesinde başlanmış olan ıslahat programını daha radikal bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyete cidden modern bir üniversite kazandırmak merkez bölgesi için ankara Üniversitesini az zamanda kurmak lazımdır. Ve doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden ilk okulları ile ve nihayet üniversitesiyle modern kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir.

Bu hayırlı teşebbüsün doğu vilayetlerimizin gençlerine bahşedeceği feyiz Cumhuriyet hükümeti için ne mutlu eser olacaktır

1 Kasım 1937 tarihindeki Meclis açılış konuşmasında da Yüksel tahsil gençlerini istediğimiz ve muhtaç olduğumuz gibi şuurlu ve modern kültürlü olarak yetiştirmek için istanbul Üniversitesinin tekamülü Ankara Üniversitesinin tamamlanması ve Şark Üniversitesinin yapılan etütlerle tespit edilmiş olan esaslar dairesinde Van Gölü civarında kurulması mesaisine hızla ve önemle devam edilmektedir.1

Gazimizin bu vasiyeti gereği 1924 yılında Milli eğitim Bakanlığı tarafından bir heyet Bitlise gelerek Rahva Ovasının göle yakın kısmında arazi tetkikinde bulunmuştur.

1953 yılında o zamanki Cumhuriyet hükümeti Gazimizin bu vasiyetini yerine getirmek için daha önceden tetkik edilen Rahva Ovasının göle yakın kısmına temel atma girişiminde bulunmuştur. inşaat malzemeleri stoku yapılmış temel atma sırasında Bitlis ve Van vilayetleri arasında çıkan kavga nedeniyle Mustafa Kemal hayatı boyunca Vana gitmemiş ve Vanı görmemiştir temel atılması geçici bir süre için durdurulmuştur.

Mustafa Kemalin bu vasiyetinin yerine getirilmesi hem Gazimizi ve hem de Bitlis halkını mutlu kılacaktır Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Anadolunun her köşesinde düşmana karşı ayaklanmalar ve örgütlenmeler başlamıştı. içinde Bitlisin de bulunduğu Doğu Anadolu toprakları üzerinde bağımsız bir Ermeni devletinin kurulması fikrinin ortaya atılmasıyla bu örgütlenmeler ilçelere varıncaya kadar devam etmiştir. Bitlis bölgesinde kadınlar ve erkekler arasında Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin kurulması sağlanmıştır. 20 Şubat 1920 tarihli yazı bu konuyla ilgilidir.

Sivasta Bitlis Vali, -i Alisi Paşa Hazretlerine Sivasta Diyarı Bekir Vali -i Alisi Beyefendi Hazretlerine Muhterem Paşa Hazretleri Muhterem Beyefendi Hazretleri

Merkezi Sivasta olmak üzere kurduğumuz Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin nizamnamesinden bir nüshasını zatınıza ve vilayetinize takdim ediyorum. Cemiyetimizin maksadı zavallı memleketimizin haksız işgallerden bazı yörelerde yapılan mezalim ve faciadan kurtulması için çalışmaktan ibaret olduğuna bakılarak vilayetiniz dahilinde de bir nizamname yazılarak müstakil şubelerin kurulmasına emir buyrulmasını istirham ile takdim ederim

Tarihçiler Bitlis tarihini değişik zamanlardan başlatmaktadırlar. 5000 yıllık 7000 yıllık tarih gibi. Gerçekte Bitlis tarihi Neolotik Çağ dediğimiz Yenitaş dönemine kadar uzanmaktadır. Neolitik Çağ Yenitaş veya Cilalı Taş Devri denilen bu dönem Ortataş Devri ile Tunç Devri arasındaki arkeolojik dönemdir. Bu dönem M.Ö. 3000 yıllarıyla 9000 yılları arasını kapsamaktadır.

Bitlis ve yöresinin yazılı tarih öncesi oldukça karanlıktır. En önemli nedenleri yüzeydeki buluntuların az olması ve bugüne kadar gerçekçi bir arkeolojik çalışma yapılmamasıdır.

Bitlis ili sınırları içerisinde bulunan Süphan ve Nemrut dağlarındaki obsidyen doğal cam yatakları doğrudan olmasa bile dolaylı olarak bu yöre Tarihinin Neolitik dönemine kadar çıktığını göstermektedir. Obsidyen yataklarından elde edilen doğal camın yontucu kesici kazıyıcı olarak çevredeki yerleşim yerlerinde kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Yine yapılan çalışmalar sonucunda o döneme ait ticaret yolu Van Gölünün doğusundan güneye bugün ki Van ili sınırları içerisinde bulunan Kalkolitik – maden Dönemi – yerleşme alanı olan Tilkitepe batıda ise Diyarbakır il sınırlarına Ergani yakınındaki çanak-çömleksiz bir Neolitik yerleşme yeri olan Çayönü dek uzanmaktadır.1 Bitlis ilinin Van ve Diyarbakır arasında yerleşmiş olması Vandan Diyarbakıra yapılacak ticaretin o dönemlerde ancak Bitlis üzerinden yapılacağı dikkate alındığında Bitlisin Neolitik dönemden beri yerleşme yeri olduğu bir gerçektir.

Neolitik Çağ M.Ö. 3000 yıllarında sona ermiştir. Bu tarihi baz aldığımızda Bitlisin 5000 yıllık bir tarihe ve geçmişe sahip olduğunu görmekteyiz. Büyük bir ihtimalle Bitlisin tarihi bundan daha da eskidir. Güneybatı asya ülkelerindeki Neolitik Çağ M.Ö. 9000-5000 Avrupa ülkelerindeki Neolitik Çağ M.Ö. 6500 Tuna kıyılarında M.Ö. 5500 olduğuna göre Bitlisin tarihinin 5000 yıldan fazla olması 5000 – 7000 yıllık olması çok kuvvetle muhtemeldir.

Bitlis isminin Kaynağı Bitlisin günümüzde kullanılan isminin nereden kaynaklandığı kesinlikle bilinmemektedir. Bitlis tarih boyunca değişik isimlerle anılmıştır. Asurlular Bit-Liz Persler ve Yunanlılar Bad-Lis veya Bad-Lais Bizanslılar Bal-Lais-on Babaleison veya Baleş Araplar Bad-Lis Ermeniler Pageş veya Pagişi olarak kullanmışlardır. Asur dilinde Bit kelimesi yurt Bet kelimesi kale manasında kullanılmış Bit-Liz demek Lizin Yurdu Bet-Lis demek ise Lizin Kalesi manasına gelmektir

Bitlis ismiyle ilgili olarak tarihçilerin ittifakla üzerinde durdukları olay şöyledir M.Ö. 336 yılında Makedonya kralı II. Filibe ölmüş yerine Büyük iskender kral olarak geçmiştir. Şerefnamede Makedonyalı büyük iskenderin peygamber olarak bilinen iskender Zülkarneyn olduğunu iddia etmektedir. Zülkarneyn iki boynuz manasına geldiğinden Zülkarneynin sürekli doğuya hareket ettiği ve 31 yaşında öldüğünden dolayı büyük iskender olduğunu savunmaktadır.

Büyük iskenderin de anlında boynuz halinde iki et yumru su çıktığı doğuya seferler yaptığı ve 30 yaşlarında öldüğünden dolayı aynı kişiler olduğunu tezi ileri sürülmüştür. Ancak bu fikirler bugüne kadar ispat edilememiştir. Babili işgal eden iskender ordularıyla beraber Hindistan seferine çıkmayı kararlaştırmıştır.3

Bu arada iskenderin anlında boynuza benzeyen iki et parçası çıkmış maiyetinden gizlemek için sürekli boynuzlu miğfer kullanmak zorunda kalmıştır. Derdine çare için görüştüğü bütün hekimler şifasının sularda olduğunu ve her gittiği yerdeki suları kullanmasını tavsiye etmişlerdir. Bu nedenle Büyük iskender uğradığı her yerdeki sularda yüzünü yıkayarak derdine çare aramıştır. Şattülarapa vardığı zaman dicle nehrine akan bütün suların araştırılmasını istemiş bilginleri bu işle görevlendirmiştir. Bütün suları araştıran iskender ve mahiyeti uzun bir yürüyüşten sonra Bitlis önlerine gelmiştir. Bitlis çayının hastalığına şifa verdiğini görünce Kösür ve Rabat sularının birleştiği yerde karargahını kurmuştur.4

Emrindeki hekimler iskendere suyun kaynağına gitmesini istemişlerdir. Bu tavsiye üzerine Bitlisin doğusundan akan Rabat suyu takip edilerek suyun kaynağına gidilmiştir. Ancak günlerce bu suyu kullanmasına rağmen şifa olmadığını görmüş bu defa şehrin batısından gelen Kösür çayına yönelmiş sonunda bu suyun kaynağı olan pınara varılmıştır. Bu pınarın bulunduğu suların fışkırdığı o dağlık ağaçlık yeşil tepeler iskenderin gözüne çok güzel görünmüştür. Her taraf zümrüt yeşilliğinde reyhan ve değişik çiçeklerle bezenmişti. Bu yerin iklimi iskenderi hayran bırakmıştır.

Bu güzel tabiat parçasının havasından ve suyundan faydalanmak için birkaç gün bir hafta burada konaklamaya karar vermiştir. Bu suyun kenarında konakladıktan bir hafta sonra Kösür suyunun derdine şifa olduğu ve boynuzlarının kaybolduğu görülmüştür.1 Günümüzde hala bu suya iskender Çeşmesi denilmektedir. Bu çeşme Bitlise 10 km. uzaklıkta Duav yaylasındadır. Derdine şifa bulan iskender bu yerin ve suyun ebedileştirilmesi için Bedlis Badlis veya Leis ismindeki komutanını yanına çağırarak bu çeşmeden 4 saatlik veya 12.000 adımlık uzaklıkta Rabat ve Kösür sularının birleştiği yerde müstahkem bir kale yapmasını istemiştir. Komutanına Şerefnamede kölesi olarak geçmektedir dönerek Ben iran bazı Kaynaklarda Hindistan seferinden dönünceye kadar buraya öyle bir kale yap ki benim gibi bir kral veya kumandan dahi onu ele geçiremesin.

Böylece bu kalenin ve yerin ismi kuşaktan kuşağa yüzyıldan yüzyıla ebedileşsin demiştir. Bu emri alan Bedlis veya Leis ismindeki komutan hemen işe başlamış bir yıl gibi kısa bir sürede M.Ö. 331 tarihinde bugün ki kaleyi yapmayı başarmıştır.

Hindistan ve iran seferinden dönen iskender şehre geldiği zaman karşısında muazzam bir kale görmüştür. Bedlise haber göndererek kaleyi teslim etmesini istemiştir. Kaleyi teslim etmeyeceğini savaşa hazır olduğu bildirerek iskenderin teklifini reddetmiş ve kale kapılarını kapatmıştır. Bunun üzerine iskender bütün güçleriyle kaleyi kuşatmaya başlamıştır. günlerce uğraşmış kaleyi alamayacağını anlayınca kuşatmayı kaldırarak Rahva ovasına doğru geri çekilmiştir. iskenderin çekildiği gören Bedlis Rahva ovasında iskenderin atının ayağına kapanıp bir zarf içinde kalenin anahtarını sunmuş çıkışı bu yerde olan tünelden kendilerini kaleye davet etmiştir

Kalenin anahtarlarını alan Büyük iskender Bre melun madem ki anahtarı verecektin niye asi olup bu kadar adamımı kırdırdın demesi üzerine Bedlis iskenderden Affını dileyerek Ey büyük fatih! Benim sana karşı başkaldırmam ve direnmem senin daha önce vermiş olduğun emrin gereği idi. Sen benim gibi bir kralın alamayacağı bir kale yapmamı emretmiştin. Senin emrin üzerine yaptığım bu kalenin ne kadar sağlam fethedilmesinin ne kadar imkansız olduğunu ispat etmek amacıyla bu cüreti gösterdim. Şimdi ben ve kuvvetlerim hareketimizden dolayı müstahak göreceğiniz cezaya razı olarak emrinizdeyiz demiştir.1

Komutanın bu sözlerini çok beğenen iskender komutanını ödüllendirmek için şehrin yönetimini bu komutanına devrederek ve şehre Bedleis adını vermiştir. O günden sonra şehrin ismi Bedlis kalmıştır. Zamanla bazı harf değişikliklerine uğrayan bu isim günümüzde bitlis adını almıştır.

Bitlisin işgali ve Kurtuluşu Osmanlı Devleti 1912 yılında başlayan balkan Harbinden yenik çıkmıştı. Birçok toprak kaybının yanında çok sayıda asker ve malzeme kaybına uğramıştı. Balkan Harbinin yaraları sarılmadan Almanların oyunuyla I. Dünya Harbinin içine girilmiştir. Birçok cephede birden savaşmak zorunda kalan Türk milleti çok canlara mal olmuş çok acılar çekmiş olduğu bir Kafkas Cephesi yaşamıştır.

Savaşın ilânıyla beraber seferberlik emri Bitlis şehrinde halkın görebileceği yerlere sabah erkenden asılmıştır. Seferberlik yazısını okuyan halk Bitlis askerlik şubesine giderek askere yazılmıştır. Bu kafileyi takiben Bitlis şehrinden birçok kafile Kafkas Cephesine yollanıştır. 40.000 kişilik 10 uncu Kolordunun bir kısmını teşkil eden Bitlis uşaklarının ekseriyeti şehitlik mertebesine yükselmiştir. Bu şehitler Sarıkamış Harekâtı sırasında Allah-u Ekber Dağlarında donarak hayatlarının baharında göçmüşlerdir.1

Rus Çarı Deli Petronun vasiyeti gereği yıllardan beri sıcak denizlere ulaşma hayalleri içinde yaşayan Çarlık Rusya orduları harekete geçmiş Ermeni asıllı General Yudenichin Başkomutanlığındaki Kafkas Ordusuna Anadolunun doğusunun işgali emri verilmiştir. Bu emir üzerine Kafkas Ordusuna bağlı 4 üncü Kafkas Kolordusu Doğu Anadoluya girmiştir. Kısa bir süre içerisinde Doğu Anadolunun birçok şehrini işgal eden Rus birlikleriyle ona öncülük eden gözü dönmüş Ermeni çapulcuları Bitlis sınırlarına dayanmıştır

Ayrıca kontrol et

Melikşah Hayatı

Melikşah Hayatı, Melikşah Kimdir?

Melikşah Hayatı Sultan Alp Arslan’ın oğlu türk Selçuklu Hükümdarı Melikşah, 1055 yılında İsfahan’da doğmuş, 1092 …